KGF Kredileri Endişe Saçıyor

Hükümetin çabaları doğru ve yerinde olabilir… Bizlerin bu çabalara karşı neler yaptığı da bir o kadar önemli değil mi? Konuyu daha önce KGF kredilerinde gelinen durum olarak yine eleştirmiştim. Şimdi de aynı kaygılar içerisinde bulunuyorum. Geçmiş dönemde piyasa sıkışıklığını açmak için devletin sağladığı KGF güvencesi ile verilen krediler; o dönemin Maliye Bakanı tarafından da açıkça dile getirildiği gibi, doğru yerlere gitmedi.

Belki de Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek bunu dile getirdiği için sonrasında kabine de olamadı. Ne yapıldı o dönemde? İşletmeler rahatlasın diye bulunan bu yol ile verilen krediler ev oldu, araba oldu, tatil oldu, belki de bugün olduğu gibi mevduat, hem de yabancı para mevduatı oldu…

Neden bu endişe içerisindeyim izah edelim: Yurt içine açılan TL krediler, yılbaşından 20 Kasım’a kadar olan dönemde yüzde 42 büyüdü. Bu krediler dolaşıma çıksa bile, eninde sonunda bankalara dönmek durumunda. Buna rağmen TL mevduatındaki artış, kredi artışının yaklaşık 20 puan gerisine düştü. Bu da piyasaya çıkan likiditenin bir kısmının TL dışı yatırım araçlarına yöneldiğinin açık göstergesi. Nitekim 20 Kasım itibariyle 3 trilyon 235 milyar liraya ulaşan yurtiçi yerleşiklerin toplam mevduatında TL’nin payı yüzde 45,9’a inerken, dövizin payı yüzde 54,1’e çıktı. Yılbaşında TL için yüzde 51,5, döviz için yüzde 48,5 düzeyindeydi. Yani mevduat yoluyla tasarruflar büyümesine büyümüş ancak, bunun büyük kısmı dövizle olurken, TL’nin payı küçülmüş. Neden? Yılbaşında 193,6 milyar dolarlık düzeyle giren döviz hesapları, ekim sonunda 221 milyar dolara yükseldi. Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın değişimi öncesi, 6 Kasım’da 224,2 milyar dolara çıkan döviz hesapları, bir haftada 3,2 milyar dolar daha arttı. Merkez Bankası’nın yeni bir yaklaşım ortaya koyacağının işaretini verdiği ve yeni bakanın atandığı haftada döviz hesapları 1,5 milyar dolar daha arttı. Nihayet Merkez Bankası’nın faizleri artırdığı geçen haftada döviz hesapları 2,4 milyar dolar daha büyüdü. Döviz hesaplarının 3 haftadaki büyümesi 7,1 milyar dolara vardı. Yabancı sermaye yatırımlarındaki artış, bir diğer önemli husustur. Hisse senedi ve tahvile gelen yabancı sermaye, 6 Kasım sonrası, iki haftada net bazda 1,5 milyar dolara vardı. Sermaye çıkışı sermaye girişine döndü. Ekonomi yönetiminin değişmesi sonrasında döviz hesaplarındaki artışı bir başka gelişmeye daha yorumlamak mümkün. Altın da göz ardı edilmemeli bu dönemde. 22 ton altın ithal etmemiz de piyasa mekanizması dışında bir müdahale olasılığının azaldığı algısından dolayı, yastık altı finansal kaynaklar sisteme dönüyor olabilir. Yani 6 Kasım’a kadar ekonomide kaosa doğru gidiyoruz korkusundan beslenen dövize yönelme, yönetim değişikliği sonrasında bu korkunun azalmasıyla destekleniyor olabilir. Bilinen o ki, piyasa dostu yaklaşım benimsendi ve önemli bir rahatlama da sağlandı.

İşte tam da burada bana göre yapılması gereken konu, gerek geçmiş dönemde KGF sistemini kullanarak, gerekse pandemi döneminde piyasa sıkışıklığını gidermek amaçlı verilen kredileri kullanarak, bunları yatırıma çevirmeyen kişi ve kurumların tespiti ile bir anlamda cezalandırılmasıdır. Bu dönemlerde alınan krediler, bu kredilerin yönlendiği kaynaklar çok iyi takip altına alınarak vergilendirilmelidir. Devletin böyle zor zamanlarda ekonomiyi ayakta tutmak için tüm imkânlarını zorlayarak önümüze getirdiği bu paraları 0,65’ler bazında alıp yabancı paraya, altına, gayrimenkule hatta otomobile dönen bu noktalardan hesap sorulmalıdır.

Yatırım sanayi yüksek faizle asla olmaz, yürüyemez. Yatırım için devletin sunduğu kaynakları eline geçirip altın, yabancı para, gayrimenkul hatta tekrar döndürüp faize yatırıp piyasadan çeken iş adamı ile tüm varlığı ile bu ülkede yatırım yapmaya çalışan, geleceğinin, istikbalinin, çocuklarının mal varlığını bankalara ipotek ederek bunu gerçekleştirmeye çalışan insanları birbirinden ayrıştırmak gerekmektedir. Değil ise kim nasıl bu yatırımları yapsın? Bir hesaplama ile bugünün şartlarında yatırım yapan sanayici önce (ki güncel faizler yüzde 20’lerden bahsedilen noktalara ulaştı an için) kazanacak, sonra diğer giderleri ve ardından kendi ihtiyaçlarını… Bu ülkede herkes gelinen noktadan nasibini adil şekilde almalı. Herkes bu sunulan imkânlardan yararlandığı gibi, bu ülkeye vermesi gerektiğinde bundan adil olarak sorumlu olmalıdır. Devlet verdiği krediyi, teşvik ve benzeri destekleri sonuna kadar takip etmelidir. Bunlar hiç kimsenin öz varlığı değil, bu ülkenin malıdır.

celalettin kirboz 1

Powered by OrdaSoft!